CESARETLE
Küçücük kızım. Tuhaf bir gün. Dün aksamdan beri başım ve kulağım ağrıyıp duruyor. Bir de üstüne deli gibi yağmur altında sehir turu yaptım. Bazen hayat seni zorlamaya karar veriyor. Bu da yetmedi bir de bunu gönderelim bakalım basa çıkabilecek mi deyip bir köşeye çekilip sanki kıs kıs gülüyor. Böyle zamanlarda kendime acıyıp bir köşeye çekilmeyi hiç sevmem ama bugün farklı oldu. Geceden beri durmayan ağrılardan yorgun düşmüş olmalıyım ki kendimi yatağa atıp sessizce acı çekmeye karar verdim. Arada bir basıma gelip benimle oynamak istiyorsun ama beni halsiz görüp vazgeçiyorsun. Bazen güzel kızım, kendini dunyanın en yalnız insanı gibi hissedersen bil ki aslında o duygu sana ait değil. Belki annenin zaman zaman hissettiği duygular sana sesini duyurmaya çalışıyordur.
Bazen bize ait olmayan duyguların taşıyıcısı olabiliriz küçük kızım. Eski bir yazımda bahsetmiştim, aile denen şey aslında bir nevi örümcek ağı gibidir. Görünmez incecik ama sağlam ipler bizi kendimizden önceki ve sonraki aile bireylerine bağlar. Bu ağ öyle güçlüdür ki kimsenin dışarıda kalmasına, dışlanmasına, unutulmasına asla izin vermez. Bu güçlü sistem, dışlanan ya da unutulan bir aile bireyinin rolünün bir kaç jenerasyon sonra bile olsa bir başka aile bireyi ile hatırlanmasını sağlar. Aslında insanoğlunun gücü, bağlı olduğu ağ içinde bulunan herhangi bir bireyi unutmaya ya da geride bırakmaya yeterli değildir.
Genlerimizde yalnızca fizikler özellikleri taşımıyoruz güzel kızım. Aynı göz rengimizi taşıdığımız gibi koskoca bir ağın ortak bilincini, kazanımlarını, kayıplarını, acılarını ve sevinçlerini de taşıyoruz. Diyelim ki günün birinde anlamsız bir ayrılık acısı çekmeye başladın, ya da yok yere kendine bu acıyı çektirmek için sebebler yaratmaya çalışıyorsun. Bil ki bu acı aslında senden önce yasamış olan anneannenin çok yoğun hissettiği acının yansımasıdır. Senin kaderin bu acıya boyun eğmek değil, ona sessizce saygı duyup onu gereğinden fazla sahiplenmemektir küçük kızım. Saygı duyma kısmını atlama sakın. Tüm bu acılar senin mirasın ve zenginliğindir. Kendinden önce yasamış bireylerin kaderlerine saygı duyup, senin de aslında bunun bir parçası olduğunu kabullenmekten korkma. Yalnızca duyduğun yoğun ve gereğinden fazla seni meşgul eden acı ve sıkıntıya teslim olup kendi yoluna gitmeyi unutma. Bu sistem sinsice çalışır küçük prensesim. Bazen bunun böyle olması gerektiğini sanabilirsin. Sistem seni yıllar önce yaşanmış ve çözülmemiş sıkıntıları yeniden yasamaya iterken sen bunu kendi kaderin gibi kabullenmeye eğilimli olabilirsin. Ama burda önemli olan nedir biliyor musun meleğim? Cesur olmak. Bunun senin kaderin olmadığını ruhunun en derin köşesinde hissedersin ama bunu kabul etmek ve kendi yoluna gidebilmek cesaret ister bir tanem. Döngüyü kırmak zordur ve büyük güç ister. Evet sonuçta sen de herkes gibi bir sürü acısı, sıkıntısı, mutluluğu ve bazen trajedileri olan bir ağa aitsin ama içinde herkesten farklı bir öz taşıyorsun. Sen tek ve özlesin küçük kızım. İcindeki özü dinlemeyi başarırsan gecmisten gelen ve seni mesgul eden diğer seslerin cılızlaştığını duyacaksın. Yolunu şaşırdığında ve kendini kaybolmuş hissettiğinde arkanda büyük bir sistemin gücünü hisset ve kendi içindeki özü dinlemeye çalış. Ruhunla uyum icinde yaşamaktan gelen huzur bambaskadir. Ancak özünle uyum içindeysen diğer sesler artık senin dikkatini artık dağıtmaz olur. Sen hep ileriye bak canım. Akıllı biri demiş ki, insan geçmişine bir kez bakar, dönüp bir kez daha bakarsa, orada takılı kalır. Takılı kalma küçük kızım, senin gözün hep ileride olsun. Zamanı gelince döngüyü kırmak ve kendi kaderini yasamak için ihtiyacın olan cesaret senin o minicik kalbinde şimdiden fazlasıyla var. Bir kez yasayacaksak küçük kızım, o da cesaretle oluversin.
ŞEVİN AKSOY
Temmuz 2014